Yoğun ve gergin sayılabilecek bir dönemden geçiyorum. Hemşirelik okuyorum ve hemşireliğin en önemli derslerinden biriyle tanıştım. 'Cerrahi' ! (Hemşireler ve öğrenci arkadaşlarım ne demek istediğimi anladı.)
Ders, beklediğimden daha farklı bir akış içerisinde ve ayak uyduramadım henüz -finallerden sonra bu yazımı yeniden okuyacağım- Başladığım kurslarım var İngilizce konuşamayan yegane insanlardanım, anlamıyorum evet kızmayın caaanım eğitim sistemimizin suçu bu -yersen- 2 senedir Erzurum'da yaşamama karşın kayak yapmak gibi bilumum kış sporlarıyla henüz tanışıyorum evet çok eğlenceli ve kıvırıyorum galiba bu işi bende.
Harika insanlar tanıyorum ben. Şiirlerin parmaklarını kanattığı, edebiyatın gözlerini yaşarttığı insanlardan bahsediyorum ve ne kadar şanslıyım ki onlar benim dostlarım. Sevdiğim insanların değiştiği, gittiği, geldiği dönemdeyim ve o güzel dostlarımdan biri bana şiir yazdı. ŞİİR YAZDI.
'Sen mi hüzünlere kucak açardın yoksa hüzün hep mi sana sığınırdı, bilemiyorum...' demiş. Yağmurlu bir günde kaybettiğim, vazgeçtiğim insanı düşünüp yağmura kızarken ben, O yağmuru hissedip şiirleştirmişti adımlarımızı. Sessizce yürümüştük içimdeki ile kavga ediyordum ben 'hala saklı bir yerde o sezmediklerin, hiç görmediklerin ve içimdeki aşk' çok sevdiğim bir şarkı sözünü mırıldanıyordum o ise kopmuş gitmişti sanki evrenden. Biliyordum şiir kafasını yaşıyordu ama bilmiyordum benim şiirimi yazdığını. İçten içe kızıyordu bana yağmurlu havaları ve rüzgarı sevmeyip güneşli günleri üstte tuttuğum için ama bende ona kızıyordum yağmuru sevip rüzgara kucak açtığı için. O şiirinden belki de güneşli günlerde vazgeçmişti benim şiirim güneşli günlerde kalbimde gülerken. Saçını okşayan tek şey yağmurdu onun benim içimi güneşten başka ısıtan olmazken...
Onu ve şiirini anladım ben ve onu anlamama ilk kez şiir yazılan benden daha fazla sevinmişti. Ne yüce gönüllü dostlarım var benim...